“Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya söverse, ‘Ben oruçluyum!’ desin.”(Buhârî, Savm, 9;)

  AYET-İ KERİME

 “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”  ( Bakara, 2/185.

  HADİS-İ ŞERİF

 “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya söverse, ‘Ben oruçluyum!’ desin.”(Buhârî, Savm, 9;)

ORUÇ VE KUR’AN AYI RAMAZAN

Ramazan her sene bin bir nimetle gelir, sayısız rahmetle, bereketle gelir.  Ramazan her sene bize yeni bir can verir, yeni bir ruh üfler. Sevinç getirir, huzur getirir, güven getirir. Ancak bu sene Ramazan biraz başka geldi. Gazze, Doğu Türkistan ve dünyadaki tüm mazlumların halı, herkesin kalbinde buruk bir hüzün olduğunu mahzun olduğunu biliyorum. Sözün bittiği, kelamın sustuğu, kelimelerin anlamını yitirdiği yerdeyiz.  Ancak Ramazan, öyle bir imkân, öyle bir nimet, öyle bir rahmet ki, hüznümüzü sevince dönüştürebilir, mahrumiyetimizi rahmete dönüştürebilir. Yeter ki biz kendimizi, ruhumuzu, kalbimizi onun şifalı ellerine bırakalım. Yeter ki onun her sene bize yeniden getirdiği Kur’an’ın iklimine, Kur’an ve sünnet tarafından belirlenen o muhteşem zengin programına harfiyen uyalım. 

On bir ayın sultanı Ramazanın manevi hayatımızda özel bir yeri vardır. Zira Ramazan, oruç ve Kur’ân ayıdır. Ramazan sabır, şükür, tövbe ve tefekkür ayıdır. Ramazan, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesini içinde saklayan en şerefli aydır. Ramazan ibadettir, berekettir, mağfirettir. Ramazan taattir, hayır ve hasenattır. Peygamber Efendimizin bildirdiğine göre, Ramazan ayının ilk gecesi olunca, bir melek şöyle seslenir: “Ey iyilik isteyen! İbadete ve kulluğa gel! Ey kötülük isteyen! Günahlarından vazgeç!” ( Tirmizî, Savm,1;)

Ramazan, oruç ile anlam bulur. Oruçlarımız her şeyden önce bir sabır, irade ve merhamet eğitimidir. Bizi iştah ve hevesin, gayri meşru istek ve arzuların esiri olmaktan koruyan birer kalkandır. “Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183. ) âyeti, orucun gayesinin her türlü kötülükten ve günahtan uzak durmak olduğuna işaret eder.  Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurur: “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya söverse, ‘Ben oruçluyum!’ desin.”( Buhârî, Savm, 9;)

 Ramazan, hayat kitabımız Kur’ân’ın indirilmeye başlandığı aydır. Ramazanı sultan yapan kurandır. Kur’ân, Kelâmullâh’dır, Kitâbullâh’dır. Allah’a ait olduğu için, “Sözlerin en güzeli”dir.[ Zümer, 39/23.]Peygamberimizin ifadesiyle, “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kelâmı; hâl ve tavrın en güzeli ise Muhammed’in hâl ve tavrıdır.”[ Nesâî, Îdeyn, 22.] Kur’ân-ı Kerîm kıyamete kadar her çağda ve her coğrafyada insanlara en doğru yolu gösteren rehberdir.  Ramazan kardeşlik, dayanışma ve paylaşma ayıdır. Geçici olarak yeme-içmeden uzak kaldığımızda, yoksulun halini anlar, nimetlerin kadrini bilir ve Rezzâk olan Allah’a hakkıyla şükretmemiz gerektiğinin farkına varırız.

Ramazan aynı zamanda kötü alışkanlıklara son verme, iyiden, güzelden yana yeni sayfalar açma fırsatıdır. Ramazan sayesinde hayırlı işlerde yarışır, iyiliğe yatırım yapar, kötü sözden ve amelden uzak dururuz. Birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı gönülden hissederiz. 

Aramızdaki sevgi ve saygı bağları güçlenir. Bu ayda yapılan ibadetlerin, iyiliklerin, hayırların sevapları ve mükâfatları diğer aylara nazaran daha fazladır.

Öyleyse geliniz dilimizi, kalbimizi, tefekkür dünyamızı ve bütün hayatımızı Ramazanın ve orucun getirdiği güzelliklerle buluşturalım. Kur’ân-ı Kerimi okumaya ve anlamaya her zamankinden daha fazla vakit ayıralım. Yıpranan gönül ve zihin dünyamızı Kur’ân’ın nuruyla tamir edelim. Oruçlarımızı şuurla tutalım. Yalnız midemize değil dilimize, elimize, gözümüze, gönlümüze velhasıl bütün uzuvlarımıza bizleri tüm kötülüklerden koruyan bir oruç tutturalım.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl Ramazan ayında toplumda duyarlılık ve farkındalık oluşturmak amacıyla bireysel ve toplumsal hayatımıza ışık tutan önemli bir temayı kamuoyunun gündemine taşımakta ve belirlenen tema, etraflı bir şekilde ele alınmaktadır. Bu bağlamda 2024 yılı Ramazan teması “Ramazan ve Ahiret Bilinci” olarak belirlenmiştir.                        

Dünya hayatı, esasında ahiret için bir yolculuk serüveni, ahiret ise dünyanın intizamı için vazgeçilmez bir zorunluluktur. İnsan, ahiretini dünyadaki imanı, kulluğu ve ahlakla tezyin edilen değerli davranışlarıyla, dünyasını da ahirete olan muhkem inanışıyla anlamlandırıp imar eder. Bu bağlamda Ahiret bilinci insana, dünya ve ahiret hayatını bir bütün olarak değerlendirip dengeyi sağlama, ahiretin tarlası olan dünya hayatını istikamet üzere idame ettirme, hesap ve muhasebe bilincini diri tutarak ahlaki olgunluğa erme gibi güzellikler kazandırır.

Bütün bu düşüncelerden hareketle, 2024 yılı Ramazan ayında “Ramazan ve Ahiret Bilinci” konusu ele alınarak, Ahiret bilincine sahip olan insan, mutlak adaletin tecelli edeceği ve yapılan hiçbir iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı inancıyla davranışlarına yön verir. Sorumluluk duygusunu güçlendirerek, ebedi mutluluğu elde edebilecek fiillere yönelir. Bu yönde bireysel toplumsal bir farkındalık oluşturulmasına vesile olacaktır.

DİNİ SORU

ORUCA NE ZAMAN VE NASIL NİYET EDİLİR?

Niyet etmek orucun şartlarındandır. Niyetsiz oruç sahih değildir. Kalben niyet etmek yeterli ise de niyeti dil ile ifade etmek menduptur. Oruç için sahura kalkılması da niyet sayılır.

Ramazan orucu, belli günlerde tutulmak üzere adanan oruçlar ile nafile oruçlar için niyet etme vakti, güneşin batması ile ertesi gün tepe noktasına gelmesi öncesine kadarki süredir Ancak imsaktan sonra yapılacak niyetin geçerli olması için bu vakitten itibaren bir şey yenilip içilmemiş, oruca aykırı bir iş yapılmamış olması gerekir. Aksi takdirde gündüz niyet caiz olmaz (Kâsânî, Bedâî’, II, 85). Bu oruçlar için, “yarınki orucu tutmaya” şeklinde mutlak niyet yeterlidir. Bununla birlikte geceden niyet edilmesi ve “yarınki Ramazan orucuna” şeklinde orucun belirlenmesi daha faziletlidir. Ramazanın her günü için ayrı niyet edilmesi gerekir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 397, 400).

Kaza, keffaret ve bir zamana bağlı olmaksızın adanan oruçlar için gün batımından itibaren en geç imsak vaktine kadar niyet edilmiş olmalıdır. Bu tür oruçlara niyet edilirken, “falanca kaza, keffaret veya adak orucuna” şeklinde belirtilmesi gerekir. Şafiî mezhebine göre ise nafile dışındaki tüm oruçlara geceden niyet edilmelidir. İmsak vaktine kadar niyet edilmemişse o günün orucu geçerli olmaz. Nafile oruçlara ise güneş tepe noktasına gelmeden öncesine kadar niyet edilebilir (Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 331-332).

AYET-İ KERİME

“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Bir iyiliği mecbur olmadan yapan için bu (yaptığı) iyidir. Ama orucu tutmanız -bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara Suresi 183-184)

HADİS-İ ŞERİF

Gönülden inanarak, karşılığını sadece Allahtan bekleyerek oruç tutan ve Ramazanı en güzel şekilde değerlendiren kişinin Allah geçmiş günahlarını affeder. (Buhari, Savm, 6)

ORUCUN ÖNEMİ

On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif biz kulların her yıl en yüce değerler ve en üstün amaçlar ekseninde eğitimini sağlamak, kulluk imtihanından en yüksek puanı almak için dinimizin açtığı benzersiz bir üniversitedir. Bu ayı fırsat bilen ve bu aydaki rahmet esintilerinden en iyi şekilde istifade eden kimse, Allah’ın emrettiği şekilde mükemmel bir oruç tutmuş olur. 

Ramazan orucu, bu aya ulaşan, akıllı ve ergen olan, oruç tutmada hastalık, çok yaşlılık, ay hali, yolculuk gibi bir engeli bulunmayan her mümin erkeğe ve kadına farzdır. 

Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Ramazan hilâlini görünce oruç tutun, Şevval hilâlini görünce de iftar edin ve bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa Şâban ayını otuza tamamlayın” (Buhari, Savm/5,11)

Orucun vakti, sabaha karşı ikinci fecirden güneşin batmasına kadar olan süredir. Orucun bu başlama anına “imsak vakti” denir. Günümüzde, şehir ve beldelere göre imsak vakitleri, saat ve dakika olarak, önceden yapılan gözlem ve hesaplamalarla takvimlere yazılmaktadır.

İlk dikkat edilmesi gereken husus niyet’tir. Her türlü oruç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olanıdır. Böylece niyet, oruç ibadetine başlama sırasında bulunmuş olur. Bununla birlikte, Ramazan orucuna, nafile oruçlara ve tutulacağı gün ve tarih belirtilmiş olan adak oruçlarına, güneşin batımından itibaren ertesi gün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az öncesine kadar niyet edilebilir. Fakat güneşin, tepe noktasından batıya yönelmesinden itibaren akşama kadar artık hiçbir oruca niyet edilemez. Bununla birlikte kaza ve kefaret oruçları ile mutlak adak orucuna güneşin batışından, en geç imsak vakti girinceye kadar niyet edilmesi gerekir.

Orucun temel unsuru, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 386-387). Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilaçlar da aynı hükme tabidir.

Oruçlu olan bir kimsenin dikkat etmesi gereken diğer bir önemli husus ise, orucu bozmamakla beraber yapılması mekruh olan durumlardır. Yani orucun anlam ve gayesine yakışmayan, orucun bozulmasına sebebiyet verebilecek hususlardır. Oruç fıkhı ile ilgili bilmemiz gerekenleri kısaca sıralayabiliriz:

1-Bir koca, yemeğin tuzunun az veya çok olmasından dolayı hanımını rahatsız ediyorsa, kadın bir şey yutmadan diliyle yemeğin tadına veya tuzuna bakabilir. Yemek pişiren ücretli için de durum böyledir. Bu durumda olanların oruçları bozulmaz fakat bunu yapmaları mekruhtur.

2-Oruçlunun direncinin kırılmasına ve güçsüz düşmesine yol açan, kan aldırmak, ağır bir işte çalışmak vb. şeyler mekruhtur. Fakat bu kişilerin oruçları bozulmaz. 

3-Tükürüğünü ağzında biriktirip yutmak mekruhtur.

4-Aşırı titizlikleri gereği misvak kullanmayı dahi mekruh sayanlar bulunmakla birlikte, âlimlerin çoğunluğu bunu mekruh görmemişlerdir. Günümüzde yaygın olduğu şekliyle ağız ve diş temizliğinin diş fırçası ve diş macunu kullanılarak yapılması da oruca zarar vermez; üstelik aksatılmaması gereken yerinde bir davranış da olur. Ağız ve diş temizliğini gündüz yapmamayı tercih edenler, bunu mutlaka sahurdan sonra yapmış olmalıdır.

5-Nafile olarak tutulan orucu özürsüz olarak bozmak mekruhtur ve aynı zamanda yerine kaza orucu tutulması gerekir. Verilen şeyi veya ikramı reddetmemek için nafile orucu bozmak mekruh değildir fakat daha sonra bu oruç kaza edilmelidir.

6- Ağız ve burnundan su girip de sindirim organına ulaşmadıkça oruçlu kimsenin yıkanması, orucuna zarar vermez. Nitekim Hz. Âişe ve Ümmü Seleme, Hz. Peygamberin (s.a.s.) Ramazan’da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir (Buhârî, Savm, 25). Bu itibarla, ağız ve burundan mideye su kaçırmamak şartıyla oruçlu kişi yıkanabilir (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 220).

Oruç fıkhı ile ilgili aklımıza takılan soruların cevaplarını başkanlığımızın alo 190 fetva hattını arayarak yetkili hocalarımızdan en doğru şekilde alabilirsiniz.

Unutulmamalıdır ki; tuttuğumuz orucu, nefsani duygularla zedelememek, özellikle dili dedikodu, gıybet, yalan iftira ve boş sözlerden sakındırmak en önemli vazifelerimizden biridir. Kadim ulemamız bu hususu ‘sükût orucu’ olarak ifade etmişlerdir. Nitekim Allah Resulü (sav) buyurur ki; 

 “Oruç; sadece yemek, içmek vesâireden kesilmek değildir. Kâmil ve sevaplı oruç ancak; faydasız lâftan, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten, (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Şayet biri sana söver yahut sana karşı câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine; «Şüphesiz ki ben oruçluyum!» de; sabret!” (Hâkim, Müstedrek, I, 595)

Mümine gereken, Oruç ibadetini “Rabbani Terbiye” olarak idrak etmektir. Oruç ile olgunlaşma arzusunda olan, bu arzuya nail olabilmek için çabalayan biz müminlere düşen öncelikle manevi dünyamızı gözden geçirmek ve Ramazan mektebinde terbiye sınavından geçmektir. İçinde bulunduğumuz rahmet ayında ayetleri yaşamak rabbani terbiye sisteminde sınavı geçmek ve kul olmaya adım olur. Rabbimizin terbiye sistemine giren her şeyi Rabbin rızasına uygun, Rabbi için, Rabbe doğru, Rabbin yolunda yaşamak asıl hayatı yaşamak olur. Asıl hayatı yaşayanlarla olma ve asıl hayatı yaşayanlardan olma duası ile.